Kriz kapıda. Döviz kurlarında makas açılıyor. Büyüme hızı düşüş eğiliminde. Borsa güne satış baskısı ile başladı. Merkez Bankası enflasyondaki duruma göre faizlerde erken bir indirimin söz konusu olabileceğini belirtiyor. Nüfus artış hızımız azalıyor.
Tüm bunlar gün boyu televizyonda izlediğimiz, radyoda dinlediğimiz veya internetten okuduğumuz haberler. Aslına bakarsanız makroekonomik dengeleri ilgilendiren tüm bu haberler herkes için farklı durumlara işaret ediyor.
Peki biz İK’cılar için tüm bu olup bitenler ne anlama geliyor? Bu ekonomik göstergeler insan kaynakları denklemimizde nasıl yer almalı?
Society for Human Resources Management tarafından her yıl yapılan çalışan memnuniyeti ve bağlılığı anketlerinde ekonomik krizin baş göstermeye başladığı 2008 yılından başlayarak iş güvencesi çalışan memnuniyetine etki en eden en önemli unsur olarak göze çarpıyor. Ancak Amerikan ekonomosinin yavaş yavaş toparlanmaya başladığı son yıllarda ücretler çalışan memnuniyetine etki eden faktör olarak en üst sıraya yerleşmiş durumda. İşsizliğin azaldığı ve nitelikli çalışanlar için rekabetin arttığı bu dönemde ücret duyarlılığının da artmış olması Amerika’da çalışan bağlılığı yönetimini İK’cıların acil eylem planında üst sıralara taşımış durumda.
Avrupaya baktığımızda ise çok farklı bir durum ortaya çıkıyor. Sanayi devi Almanya’da yaşlanan iş gücü ülkedeki İK’cıların uzun vadeli stratejik iş gücü planlarını gündemlerinin merkezine almalarını zorunlu kılıyor. Güney Avrupa ülkelerinde ise uzun süredir devam eden ekonomik durgunluk bu ülkelerdeki İK’cılar için bambaşka bir zorluğa işaret ediyor. Genel olarak ekonomik kriz tehdidi ile karşı karşıya olduğu ekonomilerde İK’cıların olası bir işten çıkarma sürecine karşı hazırlıklı olmaları ve mutlaka şirkette kalması gereken yetenekleri diğerlerinden ayrıştırmaları gerekiyor.
Ülkemizde ise global trendlerden biraz daha farklı bir durum göze çarpıyor. Ülkemizin hızı dalgalansa da büyüme trendinde olan ekonomisinin, düşen petrol fiyatları ile azalacak girdi maliyetleri ve iyimser enflasyon beklentileri eklendiğinde ciddi bir potansiyel barındırdığına inanıyorum. Ayrıca yapılan tahminler ülkemizde 20 yıllık bir zaman diliminde hızı azalsa da iş gücü arzının artacağını gösteriyor. Ancak iş gücü arzında sorun yaşanmasa da nitelikli iş gücü sorunu devam ediyor. Tüm bu durumları alt alta koyduğumuzda genç yetenekleri kurumlara kazandırmak için işveren markası oluşturmak, sosyal medyada İK varlığını güçlendirmek ve yetenek gelişimine yatırım yapmak görece genç bir nüfusa sahip ülkemizin İK’cılarının önceliği olarak göze çarpıyor.
Görüldüğü üzere ekonomik gelişmelerin ne ifade ettiğini İK terminolojisi ile çözümlemeye çalıştığımızda stratejilerimize yön verecek çok ciddi girdiler elde edebiliyoruz. Yazımı Boston Consulting Group tarafından yayınlanan ve çözümüne yönelik biz İK’cıların da çok ciddi kafa yorması gerektiğini düşündüğüm bir öngörü ile bitirmek istiyorum:
20 yıllık bir zaman diliminde tüm dünyada oluşacak iş gücü açığının sebep olacağı ekonomik kayıp 10 trilyon dolar.
Kaynaklar:
- Employee Job Satisfaction and Engagement: The Road to Economic Recovery
- Boston Consulting Group – Creating People Advantage 2014-2015
- Boston Consulting Group – The Global Workforce Crisis: $10 Trillion at Risk
Geri bildirim: Hizaya Getiren İK |
Geri bildirim: MakroekonomİK Dengeler -II- |