İşletmeler, devlet ve sivil toplum arasındaki etkileşimde
- Devlet yasama gücü ile kural koyma ve koyduğu kuralların uygulamasını kontrol etme rolünü
- İşletmeler rekabet ve işbirliği süreçleri ile pazarda zenginlik (wealth) yaratılmasını
- Sivil toplum ise kolektif eylem ve katılım ile toplumun yapılandırılması ve şekillendirilmesini
üstlenmiştir.
İşletmelerin ve devletin görece birbirinden bağımsız olduğu ve sivil toplum üzerinde yaratılan etkinin göz ardı edildiği dönemlerde her iki mekanizma arasında rollerin ve sorumlulukların sınırları kesin hatlarla çizilebilmekteyken, piyasa mekanizmalarının daha karmaşık hale gelmesiyle birlikte işletmeler ve devlet arasında karşılıklı bağımlılık (mutually dependent) oluşmuştur. Diğer taraftan, bu iki mekanizma arasındaki işbirliğinin karmaşık sosyal konuların çözümünde yetersiz kalması, sivil toplumun da denklemin bir parçası haline gelmesini kaçınılmaz kılmış ve sivil toplumun önemi giderek artmıştır. Bu durum farklı tarafların, işletmelerin ve devletin daha fazla göz ardı edemeyeceği yeni ‘değer’ ve yaklaşımları vurgulamasıyla yukarıda sözü edilen üç ayaklı ilişkinin yeniden tanımlanmasını gerekli kılmıştır.
Değişen bu ilişkiler ağında kurumsal sosyal sorumluluk kavramı ön plan çıkmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk, yeni bir kavram olmamakla birlikte son 20 yılda önemi anlaşılmış ve kendine uygulama alanı bulmuştur.
Bu süreçte Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) kavramının tanımı gelişmiş ve modern yönetim anlayışı kapsamında yerini bulmuş, yasal ve örgütsel gerekliliklerin ötesindeki pozitif tutum ve davranışları ifade etmeye başlamıştır. Buna göre, sosyal sorumluluk projeleri yasal zorunluluğun bir gereği olarak gerçekleştirilen yükümlülüklerin ötesinde bir tutum ve davranışın sergilenmesidir. KSS’nin işletmelerin topluma karşı olan tutumlarının davranışa dönüşen yüzü olarak tanımlanması sosyal sorumluluk kavramını analiz ederken kültürel, sosyal ve ekonomik faktörleri de dikkate almayı gerekli kılmaktadır.
Modern yaklaşım kurumsal sosyal sorumluluğu daha kapsayıcı bir alan olarak algılamaktadır. Bu çerçevede sosyal sorumluluk ne sadece bir sosyal model ne de sadece bir yardımseverlik felsefesini yansıtmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk, bunun çok daha ötesinde çevresel ve ekonomik boyutları kapsayacak biçimde örgütsel stratejiyle uyumlu bir şekilde planlanmakta ve uygulamaya geçirilmektedir. Dolayısıyla modern görüş örgütle toplum arasındaki ilişkinin sağlıklı bir çerçevede sürdürülmesini temel almaktadır. Örgüt, kısa ve uzun donemde gerçekleştireceği sosyal aksiyonlarla net getiri yaratacaktır. Bu açıdan sosyal sorumluluğun modern yaklaşımı, örgütsel tarafların görüşlerini de dikkate alan bir politika geliştirilmesini savunmaktadır.
Sonuç olarak temel amacı kar elde etmek olan işletmeler açısından modern yaklaşım değer yaratma süreçlerinin sürdürülebilirliği açısından sivil toplum ile olan ilişkilerini yönetmeyi gerekli kılmaktadır. Buna göre işletmelerin ekonomik, sosyal ve çevresel sorumlulukları kurumsal sosyal sorumluluk kavramının çerçevesini çizmekte, kurumsal sosyal sorumluluk ise kurumsal sürdürülebilirliğin temelini oluşturmaktadır.