MakroekonomİK Dengeler başlıklı ilk yazımda (yazıya ulaşmak için tıklayınız) ekonomik gelişmelerin ne ifade ettiğini İK terminolojisi ile çözümlemeye çalıştığımızda stratejilerimize yön verecek çok ciddi girdiler elde edebildiğimizi belirtmiştim. O yazıyı yayınladığımda Merkez Bankası Dolar/TL kuru 2,40 düzeyinde iken bugün 2,98 düzeyinde. Geride kalan zaman diliminde Türk Lirasının Dolar karşısında yaklaşık %25 değer kaybettiğini görüyoruz. Peki bu durum biz İK’cılar için uzun vadeli stratejilerimiz açısından ne anlama gelmeli?
Yükselen döviz kurları ile beraber yapılan ilk yorumlardan biri ülkemizde üretilen mal ve hizmetlerin uluslararası piyasalarda daha düşük fiyatlara satılacağı için rekabet gücümüzün artacağı yönünde olur. Hatta çoğu zaman ihracatçıların değerli olan Türk Lirasını pek de sevmedikleri belirtilir. Bu tartışma ne zaman söz konusu olsa şu anda Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü hocalarından Özlem Öz’ün 2001 yılında yazdığı (yazının yayınlandığı tarihte kendisi ODTÜ İşletme Bölümü’nde hocalık yapıyordu ve benim de öğrenim hayatımda kendisinden 2 ders alma fırsatım oldu) “Devalüasyon rekabet gücünü artırır mı?” başlıklı yazı gelir. Özlem Hoca 2001 krizinin yarattığı devalüasyon ortamında kaleme aldığı yazısında ülkemizin rekabet gücünün artıp artmayacağına dair şu satırları yazmıştı:
“Eğer fiyat avantajınız, üretkenlik gibi kopya edilmesi zor ve dolayısıyla sağlam bir dayanağa sahip ise, söz konusu avantajı uzun vadede sürdürebilme şansınız artar. Ama eğer avantajınızı ‘ucuz iş gücü’ ya da ‘Devalüasyon’ gibi hem kolay fark edilen hem de rakipleriniz tarafından kolayca kopyalanabilen kaynaklara dayandırırsanız, rekabetçi avantajınızın kısa vadeli olmasının yanı sıra, sanayinizi de kolay kopyalanır dayanaklarla beslenen fiyat avantajlarına yönlendirmek gibi uzun vadede sakıncaları olabilen bir strateji izlemeye teşvik etmiş olursunuz.”
Özlem Öz’ün bu yazısından 14 yıl geçtikten sonra, geçtiğimiz ay Dünya Bankası’ndan Swarnali Ahmed, Maximiliano Appendino ve Michele Ruta tarafından “Küresel Değer Zincirleri ve İhracatın Döviz Kuru Esnekliği” başlığıyla 1996-2012 yılları arasında 46 ülkeyi kapsayan bir araştırma yayımlandı. Bu araştırma bize özetle şunu söylüyor:
İmalat sanayi ihracatının reel döviz kuru esnekliği yaklaşık yarı yarıya düşmüş durumda. Yani eskisi gibi devalüe edilmiş döviz kurları otomatik olarak ihracatta size sanıldığı kadar büyük bir fayda sağlamıyor. Bu düşüşün %40’ı ise küresel değer yaratma zinciri içinde ne kadar yer aldığınız ile açıklanabiliyor. Bir başka deyişle sadece döviz kurları üzerinden uluslararası rekabet stratejisi izlemek yerine küresel değer zinciri içinde yer almaya çalışmak uzun vadeli sürdürülebilirlik için daha akıllıca görünüyor.
Kolayca kopyalanamayan en büyük kaynak “insan” olduğuna göre, bu iki yazıyı İK’cı bakış açısı ile değerlendirdiğimde kendi adıma şu sonuçları çıkarıyorum:
- Artan döviz kurları her ne kadar maliyetlerde artışa neden olsa da uzun vadede çalışanlara yapılacak doğru yatırımların şirketin geleceğine yönelik avantajlar yaratacağına dair elimde güçlü ve bilimsel bir kanıt var
- Uzun vadede rekabet avantajı yakalamak için çalışanlarda aramamız ve geliştirmemiz gereken temel yetkinlikler yeniliklere açıklık, global bakış açısı, değer odaklılık ve kültürlerarası duyarlılık gibi küresel pazarda rekabet gücü getirecek yetkinlikler olmalı
- Dünyanın içinde bulunduğu koşulları belirleyen faktörlerin farkında olmak (İK’cıların Yapması Gereken 4 Şey başlıklı yazı 2. madde) İK’nın stratejik ortaklık konumuna fayda sağlayacak ve kurumun gidişatına yön verecek çok temel veriler sağlıyor
Yararlanılan Kaynaklar:
- Özlem Öz, “Devalüasyon rekabet gücünü artırır mı?”, 2001
- Swarnali Ahmed, Maximiliano Appendino, Michele Ruta, “Depreciations without Exports?: Global Value Chains and the Exchange Rate Elasticity of Exports”