Biz İK’cılar başta olmak üzere hemen herkesin artık ezbere bildiği bir cümle var: “Çalışanlar yaptıkları işte anlam arıyor.” Hele bir de konu Y kuşağı olduğu zaman durum daha da vahim bir hal alıyor. Y kuşağının yaptığı işi anlamlı bulmaması durumunda onları elde tutmanın mümkün olamayacağı çok açık.
Peki bu “anlam” nasıl bir şeydir ki dört tarafı KPI(Kilit Performans Göstergeleri)’lar ile kuşatılmış bir çalışanı elde tutmanın anahtarı olabiliyor. İsterseniz bu soruyu farklı kaynaklardan bazı alıntılar ile cevaplamaya çalışalım.
Avusturyalı psikiyatr ve varoluşçu terapinin en önemli isimlerinden Viktor Frankl’ın II.Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında yaşadıklarını anlattığı kitabı “İnsanın Anlam Arayışı” ile başlayalım:
“Başarıyı amaçlamayın. Bunu ne kadar bir amaç haline getirip bir hedefe dönüştürürseniz, kaçırma olasılığınız da o kadar artar. Çünkü mutluluk gibi başarının da peşinden koşamazsınız; kendisi ortaya çıkmalı, kendisi oluşmalı ve sadece kişinin, kendinden daha büyük bir davaya kişisel adanışının amaçlanmayan bir yan etkisi olarak ya da kişinin kendini başka bir insana bırakışının bir yan ürünü olarak oluşmalıdır. “
“Logoterapiye göre, kişinin kendi yaşamında bir anlam bulma arayışı, insandaki temel güdülendirici güçtür.”
“Nietzsche’nin şu sözlerinde bilgelik vardır: “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her “nasıl”a dayanabilir. “
Pozitif Yönetim kitabının yazarı İdil TÜRKMENOĞLU’nun kitabında yer verdiği şu satırlar ise işte anlam aramanın hatta işe bir anlam katmaya çalışmanın önemi hakkında bize fikir veriyor:
“Günlük işlerinizi yaparken heyecan duymamak, bazen elinizden geleni yapmadığınızı fark etmek, o ofise tıkılıp kaldığınızı hissetmek ve gelecek hakkında umutlu olmamak; tutkusuz çalışmanın, artık anlam aramadığınızın işaretlerinden…”
“Yaptığımız işte anlam, heyecan bulamıyorsak çözüm “hemen değiştirmek” değildir. Tam tersine, hepimizin asıl sorumluluğu işimize anlam katacak ekstra çabayı göstermek, işimizi yeni sorumluluklarla zenginleştirmek, topluma yararlı olacak minik ayrıntılar katmak; tutkuyla çalışmayı becerebilmek için düşünmek, güç sarfetmektir.”
Acar BALTAŞ ise şu sözleri ile anlam arayışına gerçekçi bir perspektif ile bakmamızı sağlıyor:
“İnsan anlam arayan bir canlıdır. Anlam bulamayan insan, huzur bulamaz. İnsanlara ‘hayatınızda ne istersiniz’ diye sorduğunuzda ‘mutluluk ve başarı’ cevabını alırsınız. Ne mutluluk, ne de başarı ulaşılacak noktalardır. Bunların hepsi, yolculuğun kendisinden zevk alındığı takdirde insanın hayatına anlam katan durumlar ve kavramlardır. Onun için de gençlerin başarılı ve mutlu olacaklarını düşünmeleri en büyük yanılgıdır. Bu yanılgı; 30 yaşında, 35 yaşında, 40 yaşında, bütün virajlarda bir boşluk, bir bunalım doğurur.”(1)
Sanırım tüm bu satırları İK’cı bakış açısı ile şu şekilde özetlemek yanlış olmaz:
Performans değerlemelerinin yapı taşı olan KPI’ların kurumun karlılığından çok daha büyük bir hedefe hizmet ediyor olması gerekmektedir. Çalışanların amacı kendilerine verilen hedefi tutturmaktan bir adım öteye giderek o büyük hedefe katkı sağlamak olduğunda Viktor Frankl’ın da belirttiği üzere kişinin, kendinden daha büyük bir davaya kişisel adanışının amaçlanmayan bir yan etkisi olarak başarı (hedefleri tutturma) ortaya çıkacaktır.
(1)http://www.kimyakariyerim.com/Haber/Psikolog-Yazar-Prof-Dr-Acar-Baltas-Sizin-Icin-Yani.html)