Yaratıcılık, olaylara farklı açılardan bakabilmek, dünyayı herkesin gördüğünden daha farklı görebilmek ve bunu da davranışlarına yansıtabilmektir. Ancak yaratıcılığın değer yaratabilmesi için girişimcilik ile birleşmesi gerekmektedir. Girişimcilik, fırsatları görebilmeyi ve bu fırsatları değerlendirerek hem kendisi hem de toplum için bir değer yaratmayı ifade etmektedir. Yaratıcılık, girişimci için fırsatları görebilme imkanı sunmakta ve yaşanan süreçte değer yaratan bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenledir ki, yaratıcılık ve girişimcilik birçok organizasyonun çalışanlarından beklediği ve geliştirmeye çalıştığı en önemli yetkinlikler olarak karşımıza çıkıyor. Gelin organizasyonların bu beklentisini ülkemizde “çalışma“ kavramına ilişkin algı üzerinden değerlendirelim.
Günümüzde “çalışmak” insan hayatının merkezinde yer alan bir aktivite durumundadır. Kimileri için sadece hayatını idame ettirmek için para kazanma vesilesi iken, kimileri için de bir varoluş amacıdır. Bu açıdan bakıldığında “çalışma” kavramı bireysel bir özellik taşımakta ancak bireylerin içinde yaşadığı toplumların sahip olduğu kültürel özellikler de “çalışma” kavramına karşı genel bir tutum sergilenmesine yol açmaktadır. Çalışma ahlakı işte bu toplumsal bakış açısından kaynaklanan ve o toplumda çalışmaya karşı geliştirilen tutum ve davranışları belirtmektedir.
Çalışma ahlakının ülkemizdeki durumunu anlayabilmek için, kavramın toplumsal bakış açısından kaynaklanan yönünü değerlendirmek gerekmektedir. Bu nedenle Hofstede’nin toplumların kültürlerini incelediği çalışmasında ülkemize ilişkin sonuçları incelemek yerinde olacaktır. Bu araştırmaya göre ülkemiz güç mesafesi yüksek, bireyselliği düşük, görece feminen, belirsizlikten kaçınma düzeyi yüksek bir toplumdur. Buna göre toplumumuzda çalışanların ne yapması gerektiğinin söylenmesini beklediğini, “ben” yerine “biz” kavramının baskın olduğunu, rekabet, başarı ve en iyi olma kavramlarının ön planda olmadığını söyleyebiliriz. Bu sonuçlar ışığında ülkemizdeki çalışma ahlakına ilişkin bir öngörüde bulunmak zor olmayacaktır. Bireyselliğin ön planda olmadığı, başarı duygusunun tatmin edilmediği bir ortamda bireyler herkes gibi olmaya çalışacak, girişimcilik, yaratıcılık ve risk almak da ön planda olmayacaktır.
Dünya çapında yapılan ve birçok ülkenin değerlendirildiği iki çalışmada da ülkemizin yaratıcılık ve girişimcilik açısından konumu söylediklerimi desteklemektedir.
Martin Properity Institute tarafından gerçekleştirilen, teknoloji (ar-ge yatırım miktarı ve kişi başına düşen patent sayısı), yetenek (yüksek öğrenim gören yetişkinlerin oranı ve yaratıcı sınıfta yer alan iş gücü) ve tolerans (göçmenlere, etnik ve ırksal azınlıklara, gey ve lezbiyenlere davranış) boyutları ile ülkelerin yaratıcılık potansiyellerinin hesaplandığı Küresel Yaratıcılık Endeksi çalışmasında ülkemiz 139 ülke arasında 88. sıradadır. (Rapora ulaşmak için: http://martinprosperity.org/media/Global-Creativity-Index-2015.pdf). The Global Entrepreneurship and Development Index tarafından hazırlanan Küresel Girişimcilik Endeksine göre de ülkemiz 36. sırada yer almaktadır. Söz konusu çalışmada ülkemizin önünde yer alan ülkelerin yaratıcılık endeksinde de yine ülkemizden önde olduğu görülmektedir. (https://thegedi.org/global-entrepreneurship-and-development-index/) Son olarak Küresel Yaratıcılık Endeksi ile Küresel Girişimcilik Endeksi arasındaki korelasyon da aynı çalışmada raporlanmıştır. Buna göre iki endeks arasındaki korelasyon 0.83’tür.
Tüm bu sonuçları bir araya getirdiğimizde değer yaratan İK’cılar olmak için kurumlarımızdan başlayarak yaratıcılık ve girişimciliği destekleyecek gelişim planlarını önceliklendirmeli ve ülkemize hizmet etmenin tek yolunun yaptığımız işi yani yetenek yönetimini en iyi şekilde yerine getirmek olduğunu unutmamalıyız.