“Değerli İşverenler,

Belki farkında olmayabilirsiniz ama çağımızın kültürü ve ahlaki ekolojisi üzerinde güçlü bir etkiye sahipsiniz. İnsan kaynakları yöneticileriniz eğer belli özellikteki kişileri işe almak istediklerine karar verirlerse gençler kendilerini o özellikte insanlara dönüştürmeye başlarlar.”

Bugün hangi şirketin web sayfasını ziyaret etseniz “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Faaliyetlerimiz” başlıklı linklerin ana sayfada yer aldığını görürsünüz. Kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleriyle şirketler, herhangi bir kar amacı gütmeden ve çoğu zaman şirket çalışanlarının gönüllülük esasıyla verdikleri destekle içinde bulundukları topluma artı bir değer katmayı hedefler. Bu faaliyetlerin, her ne kadar kısa vadede kar amacı gütmese de şirketlerin uzun vadeli finansal sonuçlarına katkı yapacak alanlara yapılan yatırımlar olduğunu anlamak çok da güç değil.

Şimdi size bir soru sormak istiyorum: Görevi çalıştığı kurumları geleceğe hazırlayacak yetenekleri bulmak ve geliştirmek olan biz İK’cılar en yetkin olduğumuz “insan sarraflığı” özelliğimiz ile bir sosyal sorumluluk projesi yapmak istesek sizce nasıl bir proje ile bu topluma en büyük katkıyı sağlarız?

Benim bu soruya verdiğim cevap ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz genç insanların gelişimine katkıda bulunmak şeklinde. Böyle bir katkı yapmak için de atılacak ilk adım sanırım topluma gençlerin kendilerine doğru bir yol çizmesini sağlayacak mesajlar vermek.

Gerçekten de biz İK’cıların kariyer fuarlarında kurduğumuz standlarda, üniversite öğrencileri ile buluştuğumuz sunumlarda ve sosyal medya üzerinde sarfettiğimiz tüm sözler bizlerin şirketlerimizde ne tür çalışanlar görmek istediğimize dair mesajlar gönderiyor. İş teklifi yaptığımız her aday şirketimizde görmek istediğimiz profile ilişkin önemli ipuçları veriyor. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki kariyer fuarlarında kısa süre önce iş teklifimizi kabul eden adaylar şirketimizi genç yeteneklere anlattığında en büyük etkiyi yaratıyoruz. Kısacası genç yetenekler geleceklerini şekillendirmek için hep göz önünde olan biz İK’cıların her hareketinden kendileri için bir anlam çıkartıyorlar. Bunun sonucunda da istenilen profilde olduklarını kanıtlamak için bir çaba içine giriyor ve değişiyorlar.

Peki acaba hiç düşünüyor muyuz verdiğimiz bu mesajlar uzun vadede nasıl bir gençlik ile karşı karşıya kalmamıza neden olacak? Üzerimize düşen toplumsal sorumluluğumuzu en iyi şekilde yerine getirmek için attığımız her adımda bu soruyu cevaplamamız gerek.

Yazının giriş kısmında paylaştığım satırlar New York Times’ın köşe yazarlarından David Books’un 31 Mart 2014 tarihli yazısının giriş cümlesi. Aynı yazının kapanış cümlesi ile yazımı bitirmek istiyorum.

“…en azından gelecek nesillerin derin hassasiyetlerinde yarattığınız etkiyi, nasıl bir ruh halini özendirdiğinizi ve dolayısıyla biçimlendirdiğinizi, arkanızda bırakacağınız mirası düşünün.”