Hasta olduğumuzda, vücudumuz ağrı, ateş, burun akması gibi belirtiler (semptomlar) ile yaşadığımız soruna ilişkin ipuçları gönderir. Çoğu zaman sadece semptomların giderilmesine yönelik tedaviler ile yola devam eder bizi gerçekten hasta eden şeyin ne olduğunun tanımlanmasına yeteri kadar önem vermeyiz. Bu durumda da hastalığımızı tam olarak iyileştiremez ve akut olarak başlayan sorunlarımızı farkında olmadan kronik hale getiririz. Son zamanlarda, iş yaşamında özellikle de çeşitlenen insan kaynakları sorunlarına aynı bakış açısı ile yaklaştığımızı ve sorunların kökenine inmeden semptomları tedavi etmeye çalıştığımızı hissediyorum. Bende bu hissiyatı uyandıran konulardan biri de çalışan bağlılığı (employee engagament).
Çalışan bağlılığı konusu, uygulayıcılar arasında yaklaşık 15 yıldır çok popüler bir kavram olmakla birlikte bu konudaki ampirik çalışmalar çok az. Özellikle de çalışan bağlılığını tahmin eden değişkenler konusunda tatmin edici bir model önerisine henüz ulaşılamamış durumda. Bu konudaki en kapsamlı çalışmalardan biri 2017 yılında International Journal of Management Reviews’da yayınlanan bir makale. Yapılan literatür taraması sonucunda 155 ampirik çalışma, çalışan bağlılığının öncüllerinin 5 ana başlık altında toplanabileceğini ortaya koyuyor:
- Bireyin psikolojik duygu durumu: Bireylerin kişisel güç ve yeteneklerine ilişkin algıları
- İş tasarımına ilişkin faktörler: Yönetim desteği, iş arkadaşlarından görülen destek, geribildirim mekanizmaları, otonomi, iş gereklilikleri
- Algılanan liderlik ve yönetim tarzları: Dönüşümsel liderlik, lider desteği, yöneticiye/lidere duyulan güven
- Örgüte/takıma yönelik faktörlere ilişkin bireysel algı: Algılanan örgütsel destek
- Kurumsal faaliyetler: Eğitim ve gelişim fırsatları, yeni çalışma yöntemleri, mindfulness aktiviteleri gibi kurumsal faaliyetler
Görüleceği üzere her yıl tekrarladığımız çalışan memnuniyeti ve bağlılığı anketleri ile elde ettiğimiz sonuçlar kökü çok daha derinlerde olan ve doğrudan insan kaynakları faaliyetleri ile ilişkili konulara işaret ediyor. Gerçekten kaç şirketin düzenli olarak çalışanlarının örgütsel ve liderlik desteğine ilişkin algılarını ölçtüklerini, kaç şirketin çalışanlarına öz benlik değerlendirmesi anketi uyguladıklarını ya da iş özellikleri anketi ile iş tanımlarını şekillendirdiklerini merak ediyorum.
Çalışan bağlılığı her ne kadar görece yeni bir kavram olsa da yukarıda saymış olduğumuz bağlılığın altında yatan konular çok sağlam akademik temelleri olan araştırma alanlarıdır. Sorunların kökenine inebilmek için elimizin altında bu kadar güçlü araçlar dururken sadece sonuçlara bakarak yönetmeye çalışmanın ne kadar isabetli bir tercih olduğunun sorgulanması gerektiğine inanıyorum.
Özetleyecek olursak, çalışan bağlılığı iyisiyle/kötüsüyle bizim yaptıklarımızın ya da yapmadıklarımızın bir sonucudur. Çalışan bağlılığını yönetmenin yolu organizasyon, iş ve yönetim tasarımına bütünsel yaklaşarak eşsiz bir çalışan deneyimi yaratmaktan geçmekte.
İşte bu yüzden Denise Lee Yohn (What Great Brands Do ve FUSION: How Integrating Brand and Culture Powers the World’s Greatest Companies kitaplarının yazarı) ‘2018 Çalışan Deneyimi Yılı Olacak’ ve Cliff Ettridge (İngiltere merkezli The Team Şirketi Ortağı) ‘Çalışan Bağlılığı Öldü, Yaşasın Çalışan Deneyimi’ diyorlar.