Ey dostlar, olmaz bu seslerle…

2020 modern çağın gördüğü en zor yıllardan biri olarak sona ermek üzere. Geçen sene bu zamanlar yapılan tüm planlar bir anda boşa çıktı. Özellikle iş dünyası birçok farklı krizle başa çıkarak tecrübe kazanmış olsa da ‘ölüm riski’ ile gelen bu kriz yepyeni bir norm oluşturdu. Microsoft’un CEO’su Satya Nadella’nın deyimiyle iki ayda iki yıllık değişime eşdeğer dijital dönüşüm yaşandı. Uzaktan çalışma pilot uygulamalarla ‘acaba nasıl olabilir?’ diye test edilirken birden yaygın çalışma şekline dönüştü. Haftada 3 ülke gezen danışmanlar 8 ay evinden çıkamadı. Üniversiteler kapandı, küçücük çocuklar derslere online girmenin uzmanı oluverdi. 

Görülmemiş bir hızla yayılan virüsü yenmek için yine görülmemiş bir hızla aşılar geliştirildi. Bilimin ve bilim insanlarının değeri anlaşıldı. Sağlık çalışanları alkışlandı, bizler için ne kadar önemli oldukları bir kez daha ortaya çıktı. 

Peki ya pandemi olmasaydı?

Tokyo’da Olimpiyatlar yapılacak ve 24 ülke Avrupa Futbol Şampiyonasında karşı karşıya gelecekti. Bunların yanında Beethoven’ın 250. Doğum yılı anısına 2020 ‘Beethoven Yılı’ olarak kutlanacak ve birçok organizasyon düzenlenecekti. Ama hiçbiri olamadı ve şimdilik 2021 yılına ertelendi.

Bunca zorlukla baş ettiğimiz bir yıldan sonra yeni yıla yaklaşırken ne yapmalı? Gelin cevabı Beethoven’da bulalım.

1824 yılı Mayısının yedinci günü, insanlığın kültür tarihine yepyeni bir sanat eseri katılmıştı. Aynı gün, yapımı henüz sona ermiş olan Viyana Saray Tiyatrosu’ndaki konseri dinlemeye koşanlar, büyük ses şairi Beethoven’i, üzerinde senelerce çalışarak yarattığı Dokuzuncu Senfoni’sini insanlığa armağan ederken gördüler. Hayatının son yaratma devresini tam bir sağırlık içinde geçiren büyük dâhi, bu ulu eserinin ilk çalındığı gün, ödevini tam olarak başarmış bir kahraman edasıyla orkestra şefi yerinde ayakta duruyor ve üç yüz kişiden ibaret olan orkestra ile koroyu arkadaşı Umlauff, onun yerine idare ediyordu. O gün, bu tarihe mal olan hadisenin nasıl geçtiğini yakından görenler, güzel olduğu kadar da içler parçalayan bu manzara karşısında göz yaşlarını tutamadılar, çünkü senfoninin devamı boyunca orkestra şefi yerinde hiçbir şey işitmeden ayakta durmuş olan büyük sanatçı, eser çalınıp bittikten sonra, hükümdarlara bile nasip olmayan şiddetli alkış tufanını da işitememiş ve ancak hayranlarından biri tarafından kollarından tutulup salona çevrildiği zaman, halkın büsbütün alevlenen heyecanı karşısında olan biteni anlamış ve sevindiği kadar da acı duymuştu.1

Kendisi bu acıyı yaşarken seyirci ilk defa insan sesinin bir senfoniye eşlik ettiğini duyuyor ve bu sesin ilk söyledikleri, ‘Ey dostlar, olmaz bu seslerle! Artık her zaman daha güzel seslerle, neşeyle bize hitap edin’ oluyordu.

2021 hepimize güzel seslerle ve neşeyle hitap etsin.

1 Cevad Memduh Altar’ın, Ludwig van Beethoven’in ölümünün 115. yılı vesilesiyle 18 Nisan 1942 Cumartesi günü Ankara Devlet Konservatuarı salonunda düzenlenen 9. Senfoni konseri dolayısıyla yayımlanan kitapta yer alan yazısından alıntı.

Bu yazı Genel içinde yayınlandı ve , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s