Mark Zuckerberg’in facebook’u kurma hikayesini anlatan The Social Network filminin 1. saat 14. dakika 4. saniyesinde başlayan diyalog (anlamda bir değişiklik yaratmamak için orijinal metni de yazıyorum):
Mark: “Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat” dersi finalim geliyor. Ve derslere giremedim. Bu dört tabloyla ilgili yazı yazılacaktı. (I have my final coming up for “Postwar and Contemporary Art” and I haven’t been to class. I’m supposed to write about those four paintings)
Bu esnada ekranda 4 farklı ressamın tabloları görünmekte
Eduardo (facebook’un kurucu ortağı): O bir Facebook sayfası mı? (That’s a Facebook page.)
Mark: Evet. Sahte bir isimle açtım. Tabloların resimlerini ekledim ve yorum yazmalarını istedim. Arada bir tartışma devam etsin diye de muhabbete dalıp konuyu canlandırıyorum. (Yeah I opened it under an alias. I posted the paintings and asked people to comment. Every once in a while I hop on and stir the pot to get a good debate going.)
Her ne kadar Mark Zuckerberg yaptığı bu iş nedeniyle kopya çekmek suçlamasıyla karşı karşıya kalmış olsa da sahneyi izlediğimde bir süredir hakkında birçok şey duyduğum ve okuduğum sosyal öğrenme olgusu 12 saniyelik bir film şeridi olarak gözlerimin önünden geçti. Filmi izlemediyseniz sosyal medyanın gücünü anlamak için mutlaka izleyin. İzlediyseniz bir kere de İK gözlüğü takarak izlemeyi deneyin. Bence pişman olmazsınız.
Ulrik Brandi ve Bente Elkjaer, sosyal öğrenme teorisi, bireysel öğrenme teorisi ve kurumsal öğrenme gibi olguları inceledikleri Kurumsal Öğrenmenin Sosyal Öğrenme Perspektifinden İncelenmesi başlıklı literatür taraması çalışmalarında sosyal öğrenme teorisinde sosyalleşme ve öğrenme olgularının birbirinden ayrılamaz süreçler olduğunu ve bu iki olgunun sosyal bir sürece katılımın sonucu öğrenme şeklinde birbirlerini meydana getirdiklerini belirtiyorlar. Buna göre bilme eylemi aynı zamanda bir katılma ve ilişkilenme biçimidir. Bilgili bir insan olmak eş zamanlı olarak başkalarıyla ilişkilenmeyi de içeren sosyal bir sürece katılımı gerekli kılmaktadır. Sosyal öğrenme teorisi resmi olmamayı, doğaçlamayı, kollektif hareketi, diyaloğu ve anlamlandırmayı vurgulamaktadır. Dolayısıyla sosyal öğrenme bireylerin sosyal süreçlere erişim ve katılım için gerekli güce sahip olmalarını gerektirmektedir. Eğer ki akademik yazıları sonuna kadar okuyabilme sabrına sahipseniz makaleye bir göz atabilirsiniz.
Association for Talent Development CEO’su Tony Bingham ve Marcia Conner tarafından yazılan The New Social Learning: A Guide to Transforming Organizations Through Social Media (Yeni Sosyal Öğrenme: Kurumları Sosyal Medya Aracılığıyla Dönüştürme Rehberi) isimli kitap ise uygulamaya yönelik bir çok örnek ile sosyal öğrenme olgusunu tüm detaylarıyla inceliyor. Yazarlara göre sosyal öğrenmenin tanımı başkaları ile birlikte başkalarından öğrenme. Kitapta aynı zamanda sosyal öğrenmenin ne olmadığı da şu şekilde sıralanıyor:
Sosyal öğrenme;
- sadece bilgi işçileri için değildir
- formal eğitim ile kavgalı değildir
- eğitim ve çalışan gelişim faaliyetlerinin yerine kullanılabilecek bir faaliyet değildir
- informal öğrenmenin eş anlamlısı değildir
- internette arama yapmak için yeni bir arayüz değildir
- e-öğrenme ile aynı şey değildir
- bir parti gibi sürekli sosyal değildir
Kitabın en başında yer alan 9 maddelik Yeni Sosyal Öğrenme Oyun Alanı Kurallarından en çok dikkat çeken ve beni gülümseten iki maddesini paylaşarak sosyal medyanın öğrenme aracı olarak nasıl kullanılabileceğini merak edenlere bu kitabı okumalarını tavsiye ediyorum.
- Uyanık olun! Güvercinleri beslerseniz üzerinize pisleyebilirler.
- Sesinize duyurma hakkı duyulan sesinizin ciddiye alınması hakkını da beraberinde getirmez.
Bildiklerimi paylaşma ve bilenlerden öğrenme yolculuğunun bir sonraki durağında görüşmek dileğiyle…
Nazmi Kaptanım süper bir yazı olmuş. Elinize sağlık. Sizden süper yazılar bekliyorum. Takipteyim 🙂
BeğenBeğen